DOLAR

35,0564$% 0.14

EURO

36,3738% -0.99

STERLİN

44,1741£% -0.75

GRAM ALTIN

2.939,37%-1,14

ONS

2.606,95%-1,37

BİST100

9.915,76%-0,95

İmsak Vakti a 02:00
İstanbul KAPALI 11°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
  • Evos Angels
  • Gündem
  • Ankara’nın Terörle Mücadele Yaklaşımı ve Öcalan Üzerine Değerlendirmeler

Ankara’nın Terörle Mücadele Yaklaşımı ve Öcalan Üzerine Değerlendirmeler

ABD BAAS’kısı: Ankara’nın Terörle Mücadele Yaklaşımı

Diler, “ABD BAAS’kısı” başlıklı yazısında Ankara’nın terörle mücadele konusundaki duruşunu son gelişmeler ışığında değerlendiriyor. Çelişkili bir durum söz konusu: “Terörist başı Öcalan” ve “terörü bitir” çağrısı. 7 Ekim’de HAMAS’ın gerçekleştirdiği saldırıdan bu yana, “İş bununla sınırlı kalmayacak. Bölge değişecek, aman dikkat edelim” diyerek birçok kez yazılar kaleme aldım. Ancak şu anda durum oldukça karmaşık.

Devlet Bahçeli’nin Öcalan kartını masaya koyması, “Vatan tehdit altında” demesi ve “Vakit tamamdır” açıklamaları, nasıl yorumlanmalı? Genel olarak, bölgedeki sarsıntıyı içeriden okumak istememiz, bizi yanılgıya sürüklüyor. Öcalan terörist başı mı? Evet! Bölücü başı mı? Evet! Peki, şimdi yapılan çağrı terörü bitirsin diye değil mi? Evet, öyle. Bu durumda bir çelişki yok mu? Kesinlikle var. Yani bu çağrı, daha önce Öcalan üzerinden atılmak istenen adımlarla birlikte, Ankara’nın bize Öcalan’ın bölücü başı olmadığını, yıllar içinde izlenen politikaların yanlış olduğunu anlatmaya çalıştığını gösteriyor. 40 yıllık terörle mücadelede bir yerlerde yapılan teşhislerin yanlış olduğu anlaşılıyor. Ben bunu böyle yorumluyorum.

Konuyu derinleştirerek değerlendirelim.

Ortadoğu’da iki büyük savaşın ardından, hesaplar hala görülemedi. Akıllar, silahlardan daha çok yer kapladı. Türkiye, bu konulara uzak kaldı ve kapsayıcı bir bakış açısı geliştiremedi. İçerideki yabancı unsurlar da bu süreci engelledi.

  • Mişel Eflak: Ortadoğu’da son yüzyıla damga vuran isimlerden biri. BAAS’ın fikir babasıdır. 1910 yılında Şam’da doğdu. Ticaretle uğraşan Ortodoks Hristiyan bir ailenin çocuğuydu. Ortaöğrenimini Suriye’deki Fransız okullarında tamamladıktan sonra 1929-1932 yılları arasında Sorbonne Üniversitesi’nde felsefe eğitimi aldı. Fransa’da filozof Henri-Louis Bergson’un fikirlerinden etkilenip, Marksizm ile ilgilenmeye başladı. BAAS Hareketi’ni kurduğu Selahaddin Bitar ile de Fransa’da tanıştı.
  • BAAS Rejimleri: Eflak, Arap Milliyetçiliği ve solculuğunun temelini atmış, milliyetçilik ve solculuk Amerikan karşıtlığında birleşmiştir. Humeyni’yi Paris’ten Tahran’a gönderen akıl, Fransa’nın laiklik kalesi olarak bilinen yapısını bir İslamcı rejimle değiştirmiştir.

Bunlar büyük ölçekli istihbarat operasyonlarıydı ve normalin üzerinde bir zeka gerektiren olaylardı. BAAS da böyleydi. PKK’nın da sol bir örgüt olarak kurulduğu ve oligarşi ile kısa süre içinde savaşıp, Türkiye karşıtı bir pozisyona itildiği unutulmamalıdır. Avrupalı istihbarat güçleri bölgeyi iyi bildiği için, örgütü ele geçirmese de büyük oranda yönlendirmiştir. Ankara, olayı başından itibaren “terör” diye tanımladı ve silaha sarıldı. Haklıydı. Görüntü böyleydi, ancak arka plan kimseyi ilgilendirmiyordu.

ad826x90

Bölgede, Amerikalıların planları söz konusuydu; fakat sürekli gol yiyorlar ve BAAS onlar için kırmızı alarm halindeydi. En iyi bildikleri yolu seçip Irak’ı hedef aldılar. İki kez geldiler. Operasyonlarının temel amacı, Kürtleri ırk ve mezhep temelinde diğer yerleşiklerden ayırmaktı. AK Parti kuruluyor, iktidara geliyordu. Amerika’nın 2003 operasyonu, BAAS’ın Kürtleri etki alanına almasını engellemek içindi. Aksi halde Washington’un bölgeye sarkacak alanı kalmayacaktı.

Geldiler, indiler, vurdukları Saddam’ı ve BAAS’ı devirdiler. Suriye’de durum aynıydı; devletin kurulmasında Fransız aklı vardı. Zaten Mişel Eflak da onların adamıydı. Bu nedenle Amerika Irak’a 2003’te girerek, anında Suriye’de PYD’yi kurdurdu. Böylece hedeflerini açıkça göstermiş oldular. Zaten 4 yıl öncesinde de Öcalan’ı Kenya’dan alıp teslim ediyorlardı. Ortadoğu, başkası tarafından yapıldığı halde “Biz yaptık” diyerek asıl sorumluları saklayan ülkeler topluluğuydu. Bu bölgeleri yönetmenin iki yolu vardı: Ya açıktan “Buraları benim. İşaret ettiğim alanlara saldıran bana saldırmıştır” diyeceksin, ya da hedeflediğin alanları arkada kalarak öndeki adamların üzerinden idare edeceksin.

Biz anlamasak da 7 Ekim HAMAS saldırısından sonra yaşanan katliamlar, İsrail’in büyük bir planın parçası olduğunu gösteriyordu. Amerika da, daha önce yazdığım gibi, “öteki”yi meydana getirip kendi oyuncusuna güç ve alan kazandırıyordu. IŞİD’i sahaya sürüp ardından kurtarıcı olarak YPG’ye “yürü” diyerek silah yağdırıyorlardı. IŞİD tasfiye edilince de küresel kahraman olarak YPG’yi sahneye alıyorlardı. 1990’da başlayan bu kurgunun devamıydı. Trump’ın Suriye’den askerlerini çekmesi beklenirken, bu değerlendirmelerin yapılması, büyük bir anlaşma olmadan bunun hayata geçmesinin asla mümkün olmayacağını gösteriyordu.

Mesele, Beyaz Saray’ın dışındaydı. Avrupalı güçlerin ve Çin’in de yolunu açtığı bir projeye Amerika’nın, İsrail ile birlikte itiraz etmesiydi. Ortadoğu’yu kimin yöneteceği ile ilgiliydi. Kürtler de burada önemli bir rol oynamaktaydı. Kürt kartı, Ankara’yı olduğu kadar Paris’i, Berlin’i, Pekin’i, Londra’yı, Washington’u ve Moskova’yı da ilgilendiriyordu. Musul-Kerkük petrolleri ve Doğu Akdeniz’deki servetler için hesaplar burada yapılıyordu.

ad826x90

Son 35-40 yıla bakıldığında, Avrupalı istihbarat örgütlerinin fikirlerine Amerika’nın sadece silahla karşılık verebildiği görülüyor. Yine aynı yol tercih ediliyordu. İsrail’de duyduğumuz bir itiraf ise dikkat çekiciydi: İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar, “Kürt halkı, siyasi bağımsızlığı olmayan büyük milletlerden biri… Kürtler, İran ve Türkiye’de baskı altında… İsrail’in onlarla iletişim kurması ve ilişkilerini güçlendirmesi gerekiyor” dedi. Bu durum, meseleyi nasıl ele aldıklarını açıklıyordu. Bunu sadece İsrail olarak görmek, ileri derecede bir görme bozukluğu anlamına gelir.

40 yıldır süren terörle mücadele, aynı zamanda Batı ile mücadeleydi. Hem terörü hem de arkasındakileri doğru okuyamadık ve şimdi Devlet Bahçeli, Öcalan kartını açtı. Duygusal ritmimizi bir kenara bırakacak olursak, elde başka bir siyasi koz yok gibiydi. En etkili olanı İmralı’daydı. Maalesef durum bu. Türkiye’nin kalkışta olduğu, gücünü artırdığı, etki alanını Asya’dan Afrika’ya kadar taşıdığı dönemde, rahatlıkla yapabileceğimiz halde silahlardan mümkün mertebe uzak durmamız gerekiyordu.

Akılla, fikirle, düşünce ile oluşan bir modelimiz olmalıydı. Yürüyüşümüz kesilmeden büyümeye dönüştürmeliydik. Fransızların Ortodoks Mişel Eflak üzerinden, BAAS ile bölgeye attığı formatın daha iyisini biz yapmalıydık. Yapabilmeliydik. Elinde silahını tutan Amerika’yı da buna razı etmek durumundaydık. Zor değildi. Ancak onların istediği silaha sarılmamızdı. Ne yapacağımıza, bölgedeki bütün ‘niçin’leri iyice etüt ettikten sonra karar vermeliydik. Osmanlı tarihinde bu konu için kaynak olacak olay çok.

Bu nedenle sık sık “Türkiye’nin geleceği burada vereceği karara bağlı” diye not düşüyorum. Haksız mıyım?

Kaynak: Timetürk

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Narin Güran Cinayeti Davasında Son Gelişmeler

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0