34,5746$% 0.27
36,0290€% -0.58
43,3513£% -0.49
2.999,85%1,29
2.704,52%1,24
9.466,01%1,05
Günümüzde dizi, film ve yeni medyanın toplumsal şiddeti beslediği ve normalleştirdiği yönünde eleştiriler var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Birçok yapımda, maalesef şiddetin neredeyse başrolde olduğunu görmekteyiz. Medyanın, izleyiciye rol model sunmadaki etkisini göz ardı edemeyiz. Şiddet, öğrenilen bir davranış biçimidir. Bu noktada senaristlerin, yapımcıların ve medya yöneticilerinin daha hassas ve sorumlu bir yaklaşım benimsemesi gerekir. Zira dünya zaten giderek çirkinleşiyor, savaşlar sona ermiyor. Can almayı kendine hak görenlerin olduğu bir ortamda, herkesin bireysel ve toplumsal sorumluluğu, duyarlı ve iyiyi teşvik etme konusunda üzerine düşenleri yapmalıdır. Şiddeti normalleştirmeyerek başlayabiliriz, değil mi? Toplumsal bilinç ve refah için medyanın gücünden yararlanarak farkındalık oluşturmak mümkün.
Sanat dünyasının bu şiddet iklimini tersine çevirme ya da iyileştirme gücü var mı? Bu konuda sanat dünyası nasıl bir sorumluluk almalı?
Elbette ki var. Sanatın iyileştirici gücünden faydalanarak bu dönüşümü gerçekleştirmek mümkündür. Sinema, tiyatro, edebiyat ve resim gibi kültürel sanat bileşenleri, sanatçılar, aktivistler ve sivil toplum kuruluşlarıyla ortak projeler geliştirerek daha çok insana ulaşabilir. Bu tür dayanışmalar ve etkili kampanyalar, toplumsal değişimlerin gerçekleşmesine önemli katkılar sağlamaktadır.
Sanatçıların birey olarak toplumsal farkındalık yaratma sorumluluğu olduğunu düşünüyor musunuz?
Kesinlikle düşünüyorum. Bir sanatçının en önemli görevi, topluma karşı duyduğu sorumluluktur. Toplumda olan biteni, eserleriyle ayna tutarak kendi yorumuyla toplumsal farkındalık yaratmak. İnsanları düşünmeye, empati kurmaya ve duyarlı olmaya davet etmek, sanatın en önemli işlevlerinden biridir. Sanat, sorgulamak ve eleştirmek için güçlü bir araçtır. Bu bağlamda, bir sanatçının en büyük platformu mesleği olacaktır.
Aile, sevgi, saygı gibi değerlerimizin şekil değiştirdiğini düşünüyor musunuz? Yeşilçam sinemasından günümüze bu kavramlar nasıl değişti?
Maalesef, milli, dini ve ahlaki değerlerimizin büyük ölçüde şekil değiştirdiğini gözlemliyorum. “Yeşilçam filmlerine ne zaman denk gelsem yeniden izliyorum” ifadesini sıkça duyuyorum. Bunun sebebi, o filmlerde dayanışma, sevgi, saygı, sadakat ve vefa duygularının ön planda olmasıdır. Romantizm, son derece saf ve içten duygularla işlenirdi. Bugün ne izliyoruz? “Sinema hayatın aynasıdır” deriz. Evet, dünya değişiyor, toplum değişiyor ve değerler de bu değişimle dönüşüyor. Ancak çoğunluğun hasret duyduğu, kaybetmeye yüz tutan o insani değerlerimiz hâlâ var. Son dönemlerde kendi mesleğimle ilgili şunu düşünüyorum: “Sinema bu sefer gerçek hayata 180 derece paralel bir ayna mı tutmalı?”
Aile kavramı sizin için neyi ifade ediyor?
Aile, toplumun temel taşıdır. Nesiller arasındaki değer aktarımının en önemli aracıdır. Kişilik, okuldan ve toplumdan önce ailede şekillenir. Din, ahlak, edep, saygı ve sevgi, öncelikle ailede öğrenilir.
Sizce aile kavramı neden bu kadar zayıfladı ve zarar gördü?
Kitle iletişim araçları toplumsal hayatımızı derinden etkiliyor. Aslında bu etki, bireysel hayatları daha çok etkiliyor, özellikle çocuklarımızı. Sosyal medyada beğenilmeme kaygısı taşıyan çocuklar, başkası gibi olma hayali peşinde koşuyor. Hayatlarına giren filtreler, şiddet eğilimleri ve ekran bağımlılığı sağlıklı ruh hâli için tehlike arz ediyor. Sağlıklı ve akılcı bir yaşam süren, kitap okumaya özlem duyan kaç çocuk var? Tatminsiz ve doyumsuz çocukların sayısının arttığını düşünüyorum. Tüketim alışkanlıklarımız değişti ve bu iletişimimize de yansıdı. Artık her şey daha sanal. Aynı evin içinde birbirinden bağımsız aile üyeleri var. Bu durum oldukça can acıtıcı değil mi? Herkesin elinde bir telefon varken, anne ve babanın ilgisini göremeyen çocuk kendini nasıl değerli hissedecek? Nasıl özgüvenli bir birey olarak büyüyebilecek? Bu duruma tanık olmak beni derinden üzüyor. Sağlıklı ve mutlu bireylerden oluşan aileler, güçlüdür. Sevgi ve ilgi gösterdikçe karşımızdakini güçlendiririz. Sevgi aldıkça da biz güçleniriz.
5 yıldır TRT 2’de “Film Gibi Hayatlar”ı yapıyorsunuz. Bu programın amacı nedir?
Başta sinema ve tiyatro olmak üzere, kültür sanat dünyamıza katkı sağlamış kişileri ağırlayarak onları toplumla yeniden buluşturmak hedefimiz. Yeni yayın dönemimizde, penceremizi daha da genişleterek edebiyat, spor ve müzik dünyasından da başarılı insanları programımıza davet ediyoruz.
Bir zamanlar Türkiye’de yüzlerce filmde başrol oynayan sanatçıları, dizilerde ve filmlerde göremiyoruz…
Bizimle büyüyen nesiller artık belli bir yaşın üzerindeler. Bizler de 80’lerimize merdiven dayadık. Bu yaşlara gelmiş dünya aktörleri, hâlâ kamera önünde yer alıyor. Ancak, o aktörlerin yaşı ne olursa olsun, o yaşa özel senaryolar yazılmıyor. Bizde maalesef belli bir yaş grubundaki oyuncular için güçlü karakterler yazılmıyor ve mevcut senaryolar da tatmin edici olmuyor. Tüm hayatımızı adadığımız sinemadan neden vazgeçelim ki? Yaş almak, korkulacak bir durum değil, aksine mutlu olunacak bir süreçtir.
Toplumdaki bazı kadınlar boşanmak istedikleri ya da kendi kararlarını almak istediklerinde şiddet görüyor ya da öldürülüyor. Bu şiddet eğilimi sizce neden kaynaklanıyor?
Öncelikle şiddetin her türlüsünü kınıyorum. Kadına yönelik şiddet, insanlığa yapılmış bir ihanettir. Şiddete uğrayan, emeği sömürülen ve mobbing’e maruz kalan kadın; bir anne, eş, evlat, kardeş ve arkadaş olarak, aynı zamanda bir insandır. Kadının onuruna ve haysiyetine yapılan her türlü saldırı, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Kanun çıkarmak ya da kurallar koymak yeterli değildir; bu kuralları uygulayan kişilerin zihniyetini değiştirmeliyiz. Şiddet, kimden gelirse gelsin, cezasında indirim uygulanacak bir alan olmamalıdır. Kadına uygulanan şiddet, aileyi ve toplumu zehirler. Bu durum, ruhen sağlıksız bireylerin ortaya çıkmasına neden olur. Eşine el kaldıran her erkek, ailesinin geleceğini tahrip eder. Böyle bir ailede büyüyen çocukların psikolojisinin sağlam olması mümkün değildir.
Amerikan seçimlerinde sanatçılar açık açık taraflarını belli ediyor. Siz de düşüncelerinizi bu kadar net bir şekilde ortaya koyuyorsunuz. Bu avantaj mı dezavantaj mı?
Ben Hülya olarak, her zaman inandıklarımı dile getiren bir insanım. Sözümün arkasında dururum. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ülke için yarattığı vizyonu, aldığı riskleri ve azmini takdir ediyorum. Bunu dile getirirken hiçbir çekince duymadım. Avantaj ya da dezavantaj konusunu düşünmedim bile.
Kaynak: Hürriyet
Margot Robbie’nin Hamileliği: Aile Hayali Gerçekleşti