34,5162$% 0.08
36,1948€% -0.17
43,5657£% -0.11
2.963,04%0,04
2.672,43%0,03
9.367,77%3,72
Takvim gazetesi yazarı Bekir Hazar, FETÖ elebaşı Fethullah Gülen‘in 105 yaşına kadar yaşama hırsına dair ilginç bilgiler paylaştı. Hazar, örgütün Gülen’i “Mesih” olarak göstermek amacıyla milyonlarca dolar harcadığını belirtti. FETÖ’nün, liderinin ömrünü uzatmak için kök hücre ve özel sağlık projeleri geliştirdiğini savunan Hazar, bu çabalardaki amacın örgütteki “Mesih” inancını pekiştirmek olduğunu ifade etti.
“105’i Tutturamayınca”
Bekir Hazar, konuyla ilgili yazısında şu ifadeleri kullandı: “Şeytanın terör örgütü üyeleri, FETÖ elebaşının 105 yaşına kadar yaşaması için olağanüstü çaba sarf ettiler. Bu amaçla bir defa 1 milyon dolar ödendi. İki örgüt üyesi bir kitap kaleme aldı. O kitapta ebced hesapları yapılarak FETÖ’nün 105 yaşına kadar yaşayacağı iddia ediliyordu. Bu iddia, FETÖ’nün çok hoşuna gitti ve Gülen de bu düşünceyi benimsedi.”
Hazar, devamında şöyle belirtti: “Kitapta, FETÖ’nün örgüt üyelerine sık sık ‘Hepinizi gömeceğim’ dediği yazıyordu. İşte bu ‘105’ yaş, örgütte FETÖ’nün de benimsemesiyle bir inanca dönüştü. Özel doktoru devreye girdi. Eğer 105 yaşına ulaşabilirlerse, FETÖ için tüm dünyaya ‘O yeryüzüne tekrar dönen İsa/Mesih’tir’ diyerek olayı efsaneye dönüştüreceklerdi.”
Nitekim, 15 Temmuz sonrası Olağanüstü Hal (OHAL) İşlemleri İnceleme Komisyonu, örgüt elebaşının talimatı doğrultusunda kök hücre projesiyle ilgili bir rapor hazırladı. Raporda, “FETÖ’nün tıp alanındaki mütehassıs isimlerini dernek çatısı altında topladığı, belli hastalıkları olan ve örgütün içerisinde ‘Mesih’ olarak görülen örgüt elebaşına kök hücre nakli yapılarak ömrünü uzatmak amacıyla çalışmalar yaptığı tespit edilmiştir.” ifadesi yer alıyordu.
Örgütte bir dönem ikinci adam olan Latif Erdoğan da önceki gün, FETÖ elebaşının Mesih saplantısını açıkladı. “Mehdi de diyebilirdi kendisine ama o makama eli uzanamadı. Kendisini açıkça Mesih olarak gördüğünü söylüyordu.” dedi. Gülen’in Sabetay Sevi’nin yaşadığı eve yaptığı ziyareti özel bir sohbette anlatan FETÖ, Sabetaycıların kendisine “Muhterem Gülen, sen bizim Mesihimizsin” dediğini ifade etti. Orada bulunan bir kişi tarafından kayda alınan sohbette Gülen, “Geldi isem Efendimiz’in ümmeti olarak geldim” diyerek “Mesih”liği kabul ediyordu.
Madem 105 yaşına kadar yaşayacağına inanıyordu, o halde bunun mutlaka gerçeğe dönüştürülmesi gerekiyordu. Milyonlarca dolar harcayarak, laboratuvarlar kurarak ve özel sağlık ekipleri oluşturarak kök hücre nakilleri gerçekleştirdiler. Ancak Latif Erdoğan’ın deyimiyle “20 yıl önce gitti cehenneme.”
Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov, FETÖ’nün talimatıyla örgüt üyesi bir tetikçi tarafından öldürüldü. Zehirle suikast konusunda uzman olan Ruslar, büyükelçilerini katleden FETÖ’nün eylemlerine asla sessiz kalamazdı. FETÖ’nün, Pensilvanya’daki malikanesinde derin bir inceleme yapılarak ajan soktular. Artık attığı her adımı biliyorlardı. Rus istihbaratı, FETÖ elebaşının burnunun dibindeydi. Aleksandr Dugin, terörist Gülen’in 15 Temmuz gecesi Pensilvanya’daki heyetine “Ben Erdoğan ile değil, onun Allah’ı ile savaşıyorum” dediğini aktarıyordu. Dugin, bu açıklamayı nereden biliyordu? Cevap oldukça basitti; Rus istihbaratı, FETÖ elebaşının her hareketini takip ediyordu.
FETÖ’nün en büyük korkusu zehirlenmekti. 15 Temmuz sonrası bu paranoya, gazete sayfalarından taşmaya başladı. Son dönemde FETÖ’nün zehirlendiğine dair haberler de yayılmaya başladı; ancak örgüt üyeleri bu iddiaları hemen susturdu. FETÖ elebaşı, son ses kayıtlarından birinde “Ölüm ve miras” mesajları veriyordu. “Ben çok fazla değil ama biraz rahatsızım yani… Çok düşük bir eforu taşıyamayacak kadar, öyle bir şey var” diyordu. Örgütün paniğe kapılmaması için durumu hafifletmeye çalışıyordu; ancak gerçekte hiç de iyi durumda değildi.
Örgütün üst düzey isimleri, içlerindeki Rus istihbaratının varlığını hissederek, yeni bir zehirle suikast tehlikesine karşı FETÖ’yü aceleyle başka bir yere kaçırdılar. Örgüt üyelerine ise “Büyü ve üç harfliler tehlikesine karşı tedbir alıyoruz” yalanını yaydılar. FETÖ elebaşını en iyi tanıyan kişi olan Latif Erdoğan, kendini İsa/Mesih zanneden örgüt liderinin dünya devleti kuracağına inandığını söylüyordu. “Güya tüm dünyayı Türkiye’den idare edecekti. Bu hastalıklı iddiasını güçlendirmek için dini değerleri kullanmaktan çekinmedi.” diyordu.
Din adamı kisvesi altında dünya peşinde koşan FETÖ lideri, ses kaydında “Dünyasına, dünyasına, ‘dünya benim’ diyenin gittikti dün yasına” diyordu. Ruslar tarafından zehirlenen terörist, paldır küldür Hıristiyan Evanjelistlere ait bir hastaneye kaldırıldı. Evanjelizmin babası Aziz Lukas ismini taşıyan o hastanede, 105 yaşına ulaşamadan hayatını kaybetti. Dünyalık hırsları ile dünyasını değiştirenin peşinden gidenler, Pensilvanya’ya yasına koştular. Hem de maske takarak, yüzlerini gizleyerek. FETÖ liderinin tabutu önünde tekbir getirmek yasaklanıyor, bir papaz incilden bölümler okuyordu. Hiçbiri de “Bu ne yahu” demiyordu. Çünkü “İsa/Mesih” olduğuna inandırılmışlardı; Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanların birlikte elele cennete gideceğini söyleyen bir adam tarafından beyinleri yıkanmıştı. Onlara göre İsa/Mesih için elbette ki incilden pasajlar okutulacaktı.
Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli araştırmacılardan biri olan Aytunç Altındal, Nişantaşı’nda bir kafede dışarıda otururdu. Sırtını sürekli duvara yaslar, gözü yoldan geçenlere olurdu. “Neden hep sırtını duvara yaslayıp, yola dönük oturuyorsun?” diye soranlara “Beni öldürecekler. Sırtımdan vurulmak istemem. Tetikçinin yüzünü görmek isterim.” derdi. Bir gün sağlık kontrolüne gitti. Tüm testleri tertemiz çıktı; ancak kısa bir süre sonra kanser yayılması görüldü. Doktorlar şok oldu. Testler tertemiz çıktıktan sonra bu kadar kısa sürede yayılma imkansızdı. Doktorlar, “Ancak kanser enjekte edilirse böyle bir şey olabilir.” dediler. Aytunç Altındal, 18 Kasım 2013’teki vefatından hemen önce “Zehirlendim” diyerek suikast girişimini duyurdu. Zehirleyen kişi, Karlov cinayetinin intikamını alan Rus zehiri ile 105’i göremeyen FETÖ’ydü.
Aytunç Altındal, “Gül ve Haç kardeşliği” diye kitap yazıp Haçlı-Siyonist ittifakını belgeleyen kişi olarak biliniyordu. 1998 yılında ‘Vatikan ve Tapınak Şövalyeleri’ adlı bir başka kitap yazmış ve şu ifadeleri kullanmıştı: “Papa II. John Paul, sessiz sedasız bir atama yaptı. 21 Şubat 1998’de resmiyet kazanarak yürürlüğe giren bu atama olayı ile Kardinaller Koleji’ne (Vatikan’ın Senatosu) 20 yeni Kardinal atandı. Papa II. John Paul, neredeyse 100 yıldır uygulanmayan bir ‘Papalık Hakkını’ da bu atamalarda kullanmıştı. Vatikan terminolojisinde ‘in pectore’ diye bilinen bu uygulamaya göre, Papa 20 Kardinaline ek olarak iki de ‘in pectore’ yani ‘gizli Kardinal’ atamıştı. Bu uygulama, Latince ‘Kilisenin bağrına bastığı gizli evladı’ anlamına gelmektedir. Diğer bir anlatımla, ‘in pectore’ ile yıllardır Vatikan’ın gizli hizmetinde çalışan fakat ‘kendi ülkesinde kimliğini gizleyen başka dine mensup’ iki kişi şu anda Vatikan’da Kardinal yapılmış bulunmaktadır.” diyordu. Ve daha da önemlisi, Vatikan’ın gizli evladı ve gizli kardinalinin FETÖ olduğunu belirtiyordu.
Diyarbakır’da Öğretmen Hayrullah Afşin Kalp Krizi Nedeniyle Hayatını Kaybetti