34,7999$% 0.27
36,8294€% -0.07
44,4413£% -0.01
3.015,13%2,83
2.631,51%0,02
10.081,00%1,46
Babasının sözlerine inanmaya başlayan Burak, Hasan ile Nazan’ın arasındaki samimiyeti görünce bir kez daha derin bir hayal kırıklığına uğradı. Zuhal’i Hasan ile bir araya getirmek isteyen Yılmaz, ailenin bir araya geleceği bir yemek organize etti. Burak, yemeğe katılmayı reddedince bu durum Zuhal’i oldukça endişelendirdi. Yılmaz, Vahide’ye mesaj bırakarak, Burak gelir gelmez kendisine haber vermesini istedi. Günün ilerleyen saatlerinde Vahide’den beklenen telefon nihayet geldi. Burak ile konuşmak isteyen Zuhal, oğlunun uyuduğunu öğrenince ısrarcı olmaktan vazgeçmedi. Ablasının ısrarıyla bir kez daha yeğeninin yanına giden Vahide, birden çığlık çığlığa telefona koştu: “Abla, Burak bileklerini kesmiş!”
Vahide, Burak’ı çağırdığı ambulansla hastaneye götürürken, Hasan da Zuhal, Başar ve Barış’ı yanına alarak oğlunun yanına gitti. Oğlunu kanlar içinde gören Zuhal, adeta yıkıldı. Gece boyunca oğlundan gelecek iyi haberi bekleyen Zuhal, çocukları Hasan ile birlikte Recai’ye gönderdi. Vicdan azabı çeken Vahide, başta ablasını yalnız bırakmak istemese de karşılıklı tartışmaların ardından eve gitti. Zuhal, hastane koridorunda yalnız başına beklerken ablası Aysel’in gelişiyle derin bir nefes aldı. Kardeşiyle birlikte dayısının evinde kalan Başar da tıpkı annesi gibi zor bir gece geçirdi. Zuhal’in çaresizliğine kayıtsız kalamayan Aysel, kardeşine çocuklarıyla birlikte kalacağı bir ev tutmaya karar verdi. Aysel, halk ekmek bayiine bakan ferah evin bir yıllık kirasını peşin ödedi.
Nazan ile doktor kontrolüne giden ve kızı olacağını öğrenen Hasan, dönüşte Burak’ı hastanede ziyaret etti. Ancak Burak, babasına karşı son derece mesafeli davrandı: “Ben sana küsmedim baba, seni sildim!” Eşyalarını almak için ablasıyla birlikte annesinin evine giden Zuhal, yıllardır hasret kaldığı şefkati beklemediği bir anda buldu. Nazan’ın hamileliği, Hasan’ın tüm planlarını alt üst etti ve bu durumda Hasan, doktor arkadaşı Metin’den yardım istemek zorunda kaldı. “Ben aileme dönmek istiyorum,” dedi. Başar’ı okuldan almayı unutan Zuhal’a yardım eli Ayça’dan uzandı. Ayça, küçük çocuğu annesiyle birlikte abisinin kaldığı hastaneye bıraktı. Başar’ın abisine ulaştığından emin olmak isteyen Ayça, Burak’ı da ziyaret etti.
Günler geçti ve Burak hastaneden taburcu oldu. Zuhal, oğulları ile birlikte ablasının tuttuğu yeni eve taşındı. Hasan ise Nazan’ın tehditleriyle başa çıkmaya çalışıyordu. Ayça’nın annesi, Burak’ın intihar girişimini öğrendi ve kızını ondan uzak durması konusunda uyardı. Ancak genç kız, Burak ile iletişimine devam edince annesi, şubesini değiştirmek zorunda kaldı. Olanlara anlam vermeye çalışan Burak, bu gelişmenin nedenini öğrenince okuldaki ilk ve tek arkadaşı ile konuşmaya gitti: “Ben anneme bir söz verdim… Korkmuyorum, buradayım… Bir daha asla vazgeçmeyeceğim.” İşten arta kalan zamanını Zuhal ile halk ekmek bayiinde geçiren Hasan, eski eşinin doğum gününü unutmamıştı ve ona içinde çocuklarının fotoğraflarının bulunduğu bir kolye hediye etti. Zuhal’in doğum gününü unutmayan tek kişi Hasan değildi; Burak ve Başar da anneleri için pasta aldılar.
İki kardeş, tüm evi süsleyerek hazırlıkları saatler öncesinden tamamlamıştı. Kutlama, kapı çalınmasıyla bölündü. Gelen Nazan’dı ve Zuhal’e düğün davetiyesini verdi. Arkadaşının evlilik haberi ile mutlu olan Zuhal, zarfı açtığında bir kez daha yıkıldı. Nazan ve Hasan… Babasıyla annesinin arkadaşı arasındaki ilişkiyi bilen Burak, sessizce ağlamakla yetindi.
ZUHAL SOYDAŞLI / BERGÜZAR KOREL
1947’de, Erzurum’da doğdu. Çocukluğu ve gençliği Erzurum’da geçti; Ankara’da ise annelik hayatına adım attı. Önüne baktığında güçlü, ardına baktığında kırılgan bir yaşamın izlerini taşıyordu Zuhal. Tıpkı ablalarının ömrüne teyellenmiş annelik gibi, onun gönlünde de bu hayatta var olmaya çalışan 8 çocuklu bir ailenin bitmek bilmeyen çırpınışı saklıydı. Aile deyince, zihninde beliren varoluş mücadelesi, kaçamadığı bir kader olacaktı. Düşecekti Zuhal. Ama düştüğü yerden kalkmayı da bilecek, ancak oğulları düşmesin diye sarf ettiği gayret, onların kaderinden bu hayatta belki de en kıymetli tecrübeyi çalacaktı. Düşmek, hünerli bir öğretmendi ve onun insana katacağı tecrübe, annelerin dahi erişemeyeceği bir mertebeyi temsil ediyordu. Bir annenin sadece sütü değil, gözyaşı ve acısıydı çocuklarını besleyen. Çocuk haliyle, “anne kalk” diyebilmek, direnebilmek de bazen çok kıymetliydi. Ama acıyı yaşayan, evladına yaşatmaktan kaçıyordu. “Ben düştüm, onlar düşmesin” diyordu; fakat hayat da böyleydi işte. İnsan, topraktan var olmuş bir cam misali, kırıldığı yerden sivriliyor, keskinleşiyordu.
HASAN SOYDAŞLI / MEHMET GÜNSÜR
1949 yılında İstanbul’da doğdu. Erzurum Yapı Teknik Lisesi’nde yatılı okurken tanıştığı Zuhal’le evlenebilmek uğruna önce tıbbiye sınavlarını kazanmış, ardından Zuhal’in tek bir sözüyle kaydını dondurup, yine Ankara’da Mühendislik Fakültesine kaydoldu. Mesleki anlamda başarılı ama ailevi ve sosyal açıdan doğru ilişki kuramamış, kimseye bağlanamamış bir adam. Yolunu kaybetmiş bir çocuk gibi hassas, kırılgan ve aidiyet konusunda arayış içinde. İşinde çok başarılı ve etik ancak sosyal hayatında, hayatını düzenlemek konusunda işinde olduğu kadar başarılı değil. 3 erkek çocuğun babası ama kimselerin babası olamayacak kadar da çocuk. Aşkı arayan bir adam değil, ailesini arayan, kime, nereye ait olduğunu sorgulayan biri. Sevmek değil, gerçek anlamda sevilmek ve kendini ait hissetmek gayretinde; aile olmak için çabalıyor.
BURAK SOYDAŞLI / DURUKAN ÇELİKKAYA
Zuhal’in büyük oğlu olan Burak, 16 yaşındadır. Anne ve babası boşandıktan sonra sadece evinden, yurdundan değil, okulundan ve arkadaşlarından da uzaklaşmış olması onu daha asi ve isyankâr hale getirmiştir. Okul gömleğinin altında, 90’lı yıllarda moda olan siyah metal tişörtü, gönlünden silip atmaya çalıştığı depremin yıkıcı izleriyle hayata tutunmaya çalışan bir gençtir. Kardeşlerine baba, annesine yoldaş olmak yerine sadece çocuk olmanın peşindedir. Tıpkı, benzemekten kaçtığı babası gibi. Babasına düşkün ama annesinin ve kardeşlerinin çıkarı uğruna onunla karşı karşıya gelmek ağır geliyor ona. Ama çaresi yok.
BAŞAR SOYDAŞLI / MUSTAFA ENİS BİLİR
Zuhal ve Hasan çiftinin ortanca oğlu olan Başar, 11 yaşındadır. 90’lı yıllarda yüzüne pek de gülmeyen hayattan kaçabilmek uğruna hayallere sığınmış, duygusal ve kolay seven ama kolay kolay da yıkılmayan bir çocuk. Hayattaki en büyük idolü abisi Burak’tır. Ama onun gibi realist değildir. Hayatın gerçeğiyle mücadele etmek konusunda daha naif yöntemler benimsemiştir. Şiir yazmak gibi. Oyunlar oynamak, gerçekler yerine oynadığı oyunlara inanmak gibi. İyi öğretmenlerin desteğiyle kaybolmaktan kurtulan, tiyatro ile hayata tutunan bir çocuktur.
BAĞIŞ SOYDAŞLI / KEREM EREN
Zuhal ve Hasan çiftinin en küçük oğlu olan Bağış, 1989 doğumlu. Zuhal’in zorlu bir hamilelik sürecinin ardından hayat verdiği ve ona da hayat olan yol arkadaşıdır. Soydaşlı ailesinin üzerine titrediği, annesiyle birlikte küçük bir ekmek bayini yuva ve kendine oyun bahçesi bellemiş, masum ve sessiz bir çocuktur. Belki de abisi Başar gibi o da gerçeği eğip bükebilmek için, kendince bir yol bulmuş olabilir; zira abisi Burak’ın ismi de dahil olmak üzere, çoğu kelimeyi yanlış telaffuz etmektedir. Kendince isimler bulup, öyle sesleniyor. Ailenin diğer fertleri onu düzeltmek yerine ayak uyduruyorlar. Aralarında kimsenin bilmediği, anlamadığı, küçük bir oyun bu.
Kiremitçi’nin Sağlık Durumu ve Yeni Projeleri