35,2068$% 0.3
36,7672€% 0.92
44,3202£% 0.7
2.968,33%1,32
2.622,74%1,01
9.724,50%-0,42
Kadim İstanbul’un çok renkli, çok sesli, çok lezzetli, farklı özelliklerinden bahsedebileceğimiz özel bir başlığının da “Taverna Kültürü ve İstanbul Rum Tavernaları” olduğunu düşünerek, hem benim de bir nevi Mezedaki ile içine dahil olduğum sektör olarak hem de son yıllarda taverna şarkıcılığının, orkestraların, gazino ve kulüplerde eğlence biçimi ve geleneğinin İstanbul yaşamında giderek azalması, bu sektörün giderek küçülüyor olması, geçmişten günümüze, eski “barba”lardan yeni nesil meyhane ve tavernaları kimlerin ayakta tuttuğunu, kimlerin ileriye taşımaya çalıştığını ele alan bir çalışma yapmak geldi içimden… Tavernacılığın ve eğlencenin adabından bahsetmek, bulabildiğim kadarıyla eski çok kültürlü orkestralardan solist ve müzisyenlerle buluşup eskileri yâd etmek, bir dönem İstanbulluları masaların üstünde dans ettiren o ruhu anlamak, belki de canlandırmak gibi, kimilerine göre hadsizce olabilir ancak çok kuvvetli bir istek içten içe beni sürekli rahatsız ediyordu son zamanlarda… Ama gelgelelim, Beyoğlu, Nevizade, Adalar, Boğaz kıyılarındaki köyler, Yeşilköy’deki, Kumkapı’daki, Taksim’deki gazino ve tavernalar, zengin orkestraların, solistlerin, müzisyenlerin çalıp söyledikleri birbirinden coşkulu şarkıların ve çılgınca dansların yapıldığı keyifli geceler elbette ki yaşanan politik ve siyasi dalgalanmadan nasibini aldı. 6-7 Eylül Olayları, Kıbrıs Olayları, Meri Çevik Simyonidis vatandaşlıktan çıkarılmalar gibi özellikle gayrimüslimlere yapılan siyasi baskılardan nasibini İstanbul’un gece hayatı da aldı. O zengin orkestraları oluşturan, o eğlence mekânlarını dolduran İstanbul’un renkli insanlarından, maalesef okuyacağınız üzere, bazıları Atina’ya giderek İstanbul’u terk etmek zorunda kaldı, bazıları mesleği bırakmak, bazıları da Avrupa’ya giderek şansını orada denemek zorunda kaldı. Birçok dükkân da bir daha açılmamak üzere kapandı.
Bir dönemin o muhteşem orkestralarını, taverna, bar, pavyon, dansözlü, müzikli gazino kültürünü; Yeniçeri, Rema, Mandra, Façoli, Ancelo, Gaskonyalı, Altın Balık, Zorba, Mimi Taverna, Club 12, Bergama Orkestrası, Yorgo Vaporidis, Vasil Köseoğlu, Kosta Karagözoğlu, Kostas Halamidis, Panayotis Nikolaidis, Jimmy Abako, Bas Gitarist Vasilis Köseoğlu, Aldo (Tanaş), Bas Gitarist Thanasis Karapavlos, Dimitris Orfanidis, Akordiyonist Alberto, Baterist Santos Papahrisanthou, Buzuki Erol ve eşi Despina, Tavernalar Kıralı Yorgo Vaporidis, Akordeonist Alberto, Kosta Karagözoğlu Valerio, Henny (Henrietta)-Vasilaki, Niko Rivacenko, Antonis Venturis, Diamandi Kehayoğlu, Nişaniko, Taki, Buzuki Yanni ve daha nice müzisyenler, piyanosu ile gönüllere taht kuran Ferdi Özbeğen, Huysuz Virjin’i sollayan Sasa’nın şovları, Maksim, Gar ve Ajda Pekkan’ın sahneye çıktığı Taksim Belediye Gazinosu’ndan şimdiki Hayko, Fedon, Erol Esken, Gallis ve My Scala, Buzuki Petro, Gitarist Yannis Kordomenidis, Aret Zurnacıyan ve Mono Pera, Jach, Romeos, Neşemore, Theo, günümüzün Zorba Tavernası ve Mezedaki… Bir dönemin eşsiz, benzersiz, zengin, şaşalı, pırıltılı, vur patlasın çal oynasın ama dozunu kaçırmadan, içkinin, dansın tansiyonunu yönetebilen, beyefendilerin, hanımefendilerin, çocuklu ailelerin hep birlikte eğlendikleri İstanbul gecelerinin çok kültürlü, çok sesli rengârenk, geçmişten bugüne olan yansımasını anlatmaya çalıştım sizlere…
Şimdi kim devam ediyor bu mesleğe? Hangi duygularla devam ediyorlar? Hepsini sizin yerinize yeni nesil meyhane işletmecilerine, taverna işletmecilerine ve solistlerine sordum. Muhakkak ki bulamadıklarım ve ulaşamadıklarım olmuştur. Pandemi döneminde başladığım ancak şimdi bitirebildiğim çalışmada, dünden bugüne işletmeci, müzisyen, şarkıcı, orkestralarda çalgıcı, aramızda olanlar ve olmayanlar, bu kültüre emeği ile can vermiş, ayakta durmasını sağlamış tüm emektarlara kalben teşekkürlerimi sunuyorum… Çalışmanın içindeki birçok bilgi ve röportajın kaynağının öncelikle kendi yazdığım kitaplar olmasından dolayı çok mutlu olduğumu ifade etmek isterim. Çalışmayı hazırlarken belirtmek isterim ki şu an aramızda olmayan emektar ve sektör çalışanları hakkında bilgilere her yerden ulaşmaya çalıştım. Amacım tüm bu bilgileri derleyip bir kitaba sığdırarak bu konulara ilgi duyan, bu kültürel miras hakkında bilgi edinmek isteyenlere hazır bir kaynak sunmaktır. Sosyal medyadan, internetten ve konu ile ilgili araştırma yapan farklı yazar ve çizerlerin eserlerinden faydalandım. Sektörden kendi tanıdıklarım, işletmeci, müzisyen, şarkıcı dostlarım ile röportajlar yaptım. Hepsine teşekkür ederim. İstanbul’un çok renkli mozaiğini biraz daha parlatmış olduğumu hissediyorum. Bir kültürel mirasımızı daha gelecek neslin faydalanabileceği hâle getirebildiğim için çok mutluyum. Kusurlarımın mazur görüleceğine inanıyor, hoşgörünüze sığınıyor, hepinize keyifli okumalar diliyorum… Meri Çevik Simyonidis.
KİTAPTAN ALINTILAR
75 yılında balık ve et de dahil olmak üzere masadaki tabaklar ve çeşitler hâlâ aynı şekilde devam ediyordu. 79’lara kadar Beyoğlu’nda bir tek kebapçı vardı. Ağa Camii tarafında bir tane vardı. Sonra İstiklal Caddesi’ne taşındı. Şimdi lahmacun ile viskiye döndük maalesef. Biz mesela o zamanlar, mezeleri çeşit çeşit verirdik, et veya balık sorulurdu ki balık çeşidi de çoktu. Maalesef şimdi o da yok. Denizi de nasıl kuruttuk ki balık kalmadı. Menülerdeki tatlısı, meyvesi hep aynı yani. Bu zamlarla nasıl başa çıkılacak kestiremiyorum.
Dimitris Takis Drekos * Mimi 1974 – Zorba 1988 – Takis 1990
Taverna ve Mezeler
Meze olarak Rum mezeleriydi hepsi. Mandra’da genelde ıstakoz vardı. Balıklar çeşit çeşit, bol bol. Şükran vardı; şarkıcı. Ablamızdı o. Arnavutköylüydü. Öncesinde şarkıcı değildi. Nazmi Abi vardı; eşi, balıkçı. Ondan ayrıldıktan sonra müzisyen bir arkadaşımız vardı Mahir diye. Onunla evlendikten sonra yine onunla beraber çalışa çalışa bizden çok sonraki yıllarda Mandra’da, orada burada sahne almaya başladı. Çok severdim. Yanula derlerdi. Neşe Taverna 72’lerde köy meyhanesi gibiydi. Lazar Abi vardı, gitar çalardı. O da eskilerdendir. Lazarus. Masa masa dolaşırdı. O da yukarıdaki evden komşumuzdu. Annesi de gülerdi, biz gitar çalmaya çalışırken. Komik gelirdi kadına oğlunun şarkı söylemesi. Eleni’nin annesi ile Kemal Amca vardı. Onlar ortak olarak orayı aldılar. Eleni de bizim bitişik komşumuzdu. 86’da Arnavutköy’den taşındık. Şimdi taverna müziğini yapan Zorba’da Göknur var. Oralarda ekstra işler yapıyorlar. Neşe More var. Ama eskisi gibi değil. Pandemi de etkiledi tabii bu durumları bu dönemde. Müşteri profili olağanüstüydü. Hanımlar tuvaletsiz gelmez, beyefendiler ise hep papyonluydu. Vasil Ağa vardı. Kayseri kökenli. Boy, pos, endam; çok iyi bir insandı. Dimo vardı. Onların kasap havaları meşhurdu. 12 kişiydik; orkestra ve şarkıcılar. Tüm para toplanır 12’ye bölünürdü. 12’ye bölünmesine rağmen 1500 lira parayla çıktığım zamanları hatırlıyorum. Ajda Pekkan, Emel Sayın, Ali Poyrazoğlu gibi insanlar müşterilerdi. Erkan Yolaç… İyi bir tavernanın menüsü iyi olmalı, müziği iyi olmalı, patronu iyi olmalı ki sürüm olmalı. 300 kişi geliyordu Büyükdere’ye, doğru Büyükada’dan müşterilerimiz gelirdi. Hepsi de beyefendi insanlardı. Komple 300 Taverna İstanbul güzelliği sağlamak lazım. Ekibin birbirini tamamlaması gerekiyor. Zeki Müren’in bir sözü vardır, “En büyük assolist aşçıbaşıdır.” diye. O kültürel dokuyu hazmedebilen insanların olması lazım. Lahmacuncunun dahi bir duruşu vardı.
ZAFER ŞENER Nam-ı diğer Zaferaki * Orkestra Sanatçısı
“Takdir edilesi bir hızla üreten Mary Çevik Simyonidis’in eserleri İstanbul’un sosyo-kültürel kökenlerine ve oturduğu zemine dair önemli doneler içeriyor. Kitapları, şehrin temellerinden gelen mirasın günümüz yansımalarını Simyonidis’in çalışma alanları üzerinden aktarıyor. Son yayımlanan çalışması Taverna İstanbul da bu değerli eserlerden biri… Sayın Polivios Strantzalis başta olmak üzere Mary’nin son eseri için yazılan güzel satırları bu nedenle daha da önemsiyorum. Yürekten ve bir şekilde köklerimizin derinliklerinden gelen sesler onlar çünkü”…
Hüseyin Irmak 13 Mayıs 2024 Pazartesi
ARKA KAPAK YAZILARI
-TAVERNA- bizzat şehirdir. Yüzyılların imbiğinde damıtılmış rafine bir lezzettir. Tadı-tuzu zerafeti vardır. Mey’i dozunda, dansı kıvamındadır. Geceleri zerafetle aydınlatır. Her dilden müziği, ahengini daima şehrin semalarına asar. Bahar yürekli bir görgüdür. O hikayeyi, elinin lezzeti muteber, bir kalemin çiçeklendirdiği satırlarda okuyacaksınız. Kültürü ve mirasıyla, geçmişten geleceğe…
Hüseyin Irmak / Araştırmacı-Yazar
Rumların İstanbul’un yemek kültürünü zenginleştiren büyük katkıları inkar edilemez. Rumlar gerçekten İstanbul’un tuzu biberiydi. Bu toplumun varlığını ve kent yaşamına katkısını yeni nesillere hatırlatan ve tanıtan Meri Çevik Simyonidis, kitaplarında ana dili Rumca kadar iyi bildiği Türkçeyi kullanarak geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmayı başarmıştır. Bu başarı, İstanbul Rum Kültürünün geniş kitlelere tanıtılmasında bir dönüm noktasıdır.
Orhan Türker / Araştırmacı-Yazar
Osmanlı’da Müslümanların yapması yasak olan içkili lokanta, meyhane, brasserie, pastane, taverna ve eğlence yerlerinin işletmecisi Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve Bulgarlar olmuştur. Cumhuriyet ile bu yasak kalkmıştır. Değerli dostum Meri Çevik Simyonidis, tarihe ışık tutan bu eseriyle bizleri aydınlatıyor. Emeğine sağlık Meri.
Ahmet Tanrıverdi / Prinkipo Farklı Meyhane
Ünlü Yazardan Yeni Kitap: "Taverna Kültürü ve İstanbul Rum Tavernaları"